Qijika Reş Dergisi / Sayı:3
İngilizceden çeviren: Kürşad Kızıltuğ
RENGİ SOLUK, GERGİN, HASTA VE ZAYIF BİR ADAM YAZI MASASININ BAŞINA OTURUR. Bir kâğıt sayfasının üstüne notlar karalar. Bir senfoni besteliyor. Daha önce öğrenmiş olduğu tüm meslek sırlarından faydalanarak, gayretle çalışıyor. Senfoni icra edildiğinde, onu bir orkestrada yüz elli kişi çalacak; üçüncü bölümde on tane büyük orkestra davulu, on beş tane örs ve bir de org var; son bölümde sekiz kısımlı beş yüz kişilik bir koronun yanı sıra yan flütlerden ve davullardan oluşan ilave bir orkestra daha var. İzleyiciler, muazzam gücüyle, heybetli canlılığıyla büyüleniyorlar.
Devlet adamlarımız, siyasetçilerimiz ve giderek bütün yönetici sınıfımız, hiçbir fiili kudreti olmayan bu besteciyi hatırlatıyor bize, ama kitlelerin güçlü kudretli görünmesine müsaade ediyor. Devlet adamlarımız ve siyasetçilerimiz de kendi fiili güçsüzlüklerini ve acizliklerini, onların komutlarına itaat etmeye gönüllü dev bir orkestranın ardına gizliyorlar. Bu durumda orkestra silahlanmış halktır, ordudur.
Siyasal partilerin öfkeli sesleri, vatandaşların ve işçilerin şikâyetleri, insanların ceplerindeki sıkılı yumruklar –bunların hiçbiri yönetim tarafından ciddiye alınmak zorunda değil. Bu eylemler herhangi bir gerçek güçten yoksun, çünkü hiçbiri her halkın içindeki doğal olarak en radikal unsurların desteğini görmüyorlar: yirmi ile yirmi beş yaşları arasındaki genç erkeklerin. Bu erkekler, beceriksiz bir yönetimin komutası altında alaylar halinde sıraya giriyorlar. Soru sormaksızın her emri takip ediyorlar. Yönetimlerin gerçek zayıflığını örtbas etmeye, ülkemiz içinde olduğu kadar dışında da fark edilmeden kalmasına izin vermekle yardım edenler işte bunlardır.
Biz sosyalistler, sosyalizmin, yani hakiki ilgilerin doğrudan iletişim kurmasının, yüzyıldan uzun süredir ayrıcalıklıların yönetimine ve onların kurgusal siyasetine karşı nasıl mücadele etmekte olduğunu biliyoruz. Özgürlüğe ve doğruluğa yol açacak olan bu kudretli tarihsel eğilimi güçlendirmek istiyoruz. Bunu, ruhu uyandırarak ve farklı toplumsal gerçeklikler yaratarak yapmak istiyoruz. Devlet siyaseti bizi hiç ilgilendirmiyor.
Ruhsuz ve kaba kuvvete dayalı siyasetin iktidarları, eğer büyük kişilikler, yani geniş görüşlülük ve enerji sahibi güçlü siyasetçiler yaratmaya yetecek kadar kuvveti en azından ellerinden kaçırmıyorsa, o halde bu adamlara, düşmanın kampındaysalar saygı duymalıyız. Eski iktidarların, bazı zamanlar için iktidara tutunmaya devam edecek olmalarını bile kabullenebiliriz. Bununla birlikte, gittikçe aşikâr hale geliyor ki devlet, güçlü ruhlu adamlara ve doğal iktidara dayanmaz. Gittikçe artarak halkların cehaletine ve edilgenliğine dayanır. Bu onlar arasındaki en mutsuzlar için, proleter kitleler için bile geçerlidir. Kitleler, devletten firar edip yerine başka bir şey koymaları gerektiğini, bir alternatif inşa etmeleri gerektiğini henüz anlamış değiller. Bu yalnızca Almanya için doğru olmakla kalmıyor, aynı zamanda diğer ülkeler için de geçerli durumdur.
Bir tarafta devletin iktidarı ve çaresiz bireylere bölünmüş kitlelerin iktidarsızlığı var –diğer tarafta ise sosyalist örgütlenme, toplumların toplumu, ittifakların ittifakı: başka bir deyişle: bir halk. İki taraf arasındaki mücadele gerçek olmak zorundadır. Devletlerin iktidarı, yönetim ilkesi ve eski düzeni temsil edenler daha da zayıflayacaklar. Bütün sistem ardından iz bırakmadan kayıplara karışacak, eğer halk kendini devletten ayrı bir halk şeklinde oluşturmaya başlarsa. Bununla birlikte, halk bunu henüz kavramış değil. Devletin, eğer alternatifi olan sosyalist gerçeklik olmadığı sürece, yine de belirli bir işlevi yerine getireceğini ve kaçınılmaz bir ihtiyacı sürdüreceğini henüz anlamış değiller.
Bir masa devrilebilir ve bir cam parçalanabilir. Ne var ki, devletin de devrilebilir veya parçalanabilir bir şey ya da bir fetiş olduğuna inananlar ise safsatacılarla Söze iman edenlerdir. Devlet bir toplumsal ilişkidir; insanların birbirleri arasında belirli bir ilişki kurma tarzıdır. O yeni toplumsal ilişkiler yaratmakla yok edilebilir; yani, insanların birbirleri arasında başka türlü ilişki kurmalarıyla.
Mutlak hükümdar der ki: Ben devletim. Biz kendilerini mutlak devletin içinde hapsedenler, hakikatin farkına varmalıyız: biz devletiz! Ve hiç farklı olmadığımız sürece, gerçek bir topluluk ve gerçek bir insanlar toplumu için gerekli olan kurumları henüz yaratmadığımız sürece, devlet olmaya devam edeceğiz.
Kaynak: Bu yazının orijinali 15 Haziran 1910 tarihinde "Schwache Staatsmänner, schwächeres Volk!" ismiyle, Der Sozialist adlı dergide yayınlanmıştır. Yazının İngilizcesi, Gustav Landauer’in yazılarından bir derleme olarak Almancadan Gabriel Kuhn’un çevirip yayına hazırladığı Revolution and Other Writings: A Political Reader, (PM Press, 2010) isimli kitapta yer almaktadır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder