12 Haziran 2011 Pazar

Bir Devletsizlik Örneği: Alevilik ve Dersim 38, Bir Uygarlık Operasyonu - Ferhat Berkpınar


Qijika Reş Dergisi / Sayı:3

“Komün, devletin kendisine karşı, toplumun bu doğaüstü düşüğüne karşı bir devrimdi; halk tarafından ve toplumsal yaşamın kendisi tarafından gerçekleşen bir yeniden yaşama dönüştü. [Komün] devlet erkini egemen sınıfların bir fraksiyonundan diğerine verilmesi için gerçekleşen bir devrim değil, sınıf egemenliğinin bu iğrenç makinasının kendisini yıkmak için gerçekleşen bir devrimdi… Komün, o devlet erkinin kararlı reddi ve bu nedenle de 19. Yüzyıl’ın sosyal devriminin başlangıcıydı. Bu nedenle Paris’teki yazgısı ne olursa olsun, o dünyayı dolaşacaktır” [Karl Marx, Fransa’da İç Savaş][1]

Ulus- devletlerle beraber, devlet toplum ilişkisi; devletin kaçınılmazlığı üzerine kurgulanmıştır. Egemenler toplumsal sistemleri devlet eksenli olarak inşa ederler. Ve o şekilde koruyup bu muazzam güçten yararlanmak isterler. Devleti kutsal sayıp ezel ebed mertebesine yücelterek korurlar. Oysa biliyoruz ki insanın milyonlarca yıllık geçmişinden bahsederiz. Bu milyonlarca yıllık geçmişin sadece beş bin yılı devletle geçti. Devlet herhangi bir otorite değildir. Askeri ve siyasi bir oluşumdur. Bu öyle bir siyasi oluşumdur ki gerici bütün nüveleri içinde taşır. Militarist, Eril, Faşist, Milliyetçi ve en büyük gasp örgütüdür. Sömürünün ve en büyük ahlaksızlığın kurumudur. Devlet olgusu öyle bir toplumsal araçtır ki iktidar olgusunun içine çekilir ki içine çektiğini adeta bir sünger gibi emer. Şu günlerde, yaşadığımız coğrafyada Kürt hareketinin tartışmaya açtığı Devlet olgusu üzerinde durmak kanımızca en acil görevlerin başında gelmektedir. Devletin bu kadar kutsandığı ve tanrılık mertebesine indirgendiği bir çağda bunu tartışmaya açmak başlı başına bir cesareti ve iradeyi gerektirir. Bizlerde bu yazıda bunu dilimizin döndüğünce tipik bir örnekle açıklamaya çalışacağız. Ve bize göre Devlet, Devletsizlik, Komün ve Özerklik tartışmasına bu yazımızda küçük de olsa bir katkı sunmaktır.

1938 ‘‘Ayaklanması’’

1938’de Dersim de bir ayaklanmaya veya isyan yoktur. Devletin başlatmış olduğu bir ezme, boyun eğdirme ve cezalandırma vardır. Yani ‘uygar olmayanların’ uygarlaştırılması söz konusudur. Devletsiz bir yapıyı Devletleştirme vardır. Devleti, askeri, vergiyi, bilmek ve tanımak istemeyen Dersim’e okul, hapishane, mahkeme, vergi vermeyi kabul ettirerek kendilerini bir inanç olarak tanımlamalarını sağlamak vardır. Yani Moderniteye uzak kalmış ve onu tanımayan bir Dersim’e Aydınlanmanın dini ile tanıştırma vardır. Alevilikte hukuk diye bir şey yoktur. Okul diye bir şey yoktur. Cem evi diye bir şey yoktur. Maaşlı dedelik diye bir şey yoktur. Bunların olmadığını tek tek açıklayalım

Alevilerde modern hukukun hiçbir izini göremezsiniz. Tüm komünün kendisi bir mahkemedir. Dara çıkan sanık hakkında tüm komün karar verir ve uygular cezayı. Bu bazen komünden uzaklaştırma olarak uygulanır bazen ise kişiye acı verecek bir uygulamaya gidilir. Komünün dışında bir yaşam olmadığı için yaptırım uygulanan kişi doğalında komünün yaşantısına kabul etmeyi işkenceye veya hapishaneye gerek duymadan kabul edecektir. Alevilik de Cem evi diye bir şey yoktur. Şimdilerin Cem evi olarak lanse edilen merkezleri Kemalizm’in tipik Cumhuriyet okullarıdır. Aleviler cem yapacaklarsa cem için özel bir yerin olmasına gerek yoktur. Cemaat istediği yerde toplanabilir ve cemini yapar. Şimdinin kravatlı genç aslında bu tipik cumhuriyet dönemi öğretmenleri gibi dedeler diye bir şey hiçbir dönem Alevilikte olmamıştır. Bir söz vardır. Sadelik, gelişimin en üst aşamasıdır. Aleviler 38’den önce sadeliğin en üst aşamasını yaşıyorlardı. Dedeler gönüllü olarak cemaatle cem yapıyorlardı. Ve cemaat dedelerin ihtiyaçlarını karşılıyordu. Ve hiçbir dönem, bu dönem kadar dedelik kurumunun içini boşaltmamıştır. Bugün hiçbir Alevi artık, devletin mahkemelerini tanımıyorum bizim geleneksel yargılarımız yeter diyerek mahkemelere gitmezlik ve devlet mahkemelerinin kararlarını tanımazlık etmemektedir; askerliğe gerek yok, biz hepimiz silahlıyız diyerek askerliğe gitmemeye kalkmamaktadır; bizim kültürümüzde yazı yok diyerek okula gitmemeye kalkmamaktadır. Kalkarsa yine silah zoruyla hepsini yapmak zorunda kalacağını bilmektedir. “İsyan”, denen şey tam da bu vergi ve askerliği kabullenmemeydi. Dersim bunları tanımıyor ve tanımak istemiyordu. Bugün artık, komünün en iyi örneklerinden birisi olan Alevilik yok. En azından 1938 Dersim’den beri yok. Bunun ne ekonomik temeli var, ne de her hangi bir Alevi bu eski üstyapı olarak Aleviliği korumaya kalkıyor. Hiç bir Alevi’nin “biz vergi vermeyeceğiz; askere ve okula gitmeyeceğiz; mahkemelere çıkmayacağız ve onların kararlarını tanımıyoruz” dediğini duyamazsınız. Aleviler artık eğitimlerini cem de dedeler aracılığı ile yapmıyorlar. Kemalist devletin okullarında öğretmenler aracılığıyla sürdürüyorlar. Komün, Dersim’de 1938’e kadar varlığını sürdürebilmiştir. Alevilik sadece komün değildir. Aynı zamanda uygarlığa karşı kendisini savunma mekanizmasıdır.  Cem evleri açmak, kravatlı dedeleri piyasaya sürmek, dedelere maaş istemek tipik ulusalcılar gibi hareket etmek demektir. Uygarlığın bütün yapılarını tanımak Alevilik değildir. 1938’den önce yaşanan Alevilik şimdilerde esamesi okunmayacak kadar yok olmuştur. Belki Kürdistan’ın bir dağ köyüne ya da kasabasına gittiğinizde çok az da olsa 38 öncesinin kırıntılarını bulabilirsiniz. Ama bu gördükleriniz istisnadır ve istisnalarda kaideyi bozmaz.
Peki, şimdi şöyle bir soru sorulabilir. 1938 öncesi Alevilikle şimdiki Özerkliğin ne gibi bir ilgisi var? Aslında çok var. Biraz daha açalım. Bizler devletin düşmanıyız. Düşmanıyız devlet yeryüzündeki bütün kötülüklerin kaynağıdır. Devlet sömürü sonucu ortaya çıkan eşitsizlik ve yoksullukları sürdürmenin aracıdır. Devletsiz olunmaz denildiğinde günümüzde aslında Kapitalizmsiz, Uygarlıksız bir yaşam olmaz anlamına gelir. Ve Hiçbir zihniyet kapitalizm kadar yıkıcı olmadı. Gerçek devrimcidir diye bir söz vardır. Gerçeklerden kaçanlar er ya da geç kaçtıkları gerçeklerle yüzleşmekten kurtulamayacaklardır.

Aslında 1938 öncesine dönüş tam da ‘Komün’e dönüştür. Daha ileri bir noktaya ulaşa bilmek için aynı bir ok gibi önce birkaç adım geriye gitmek gerekir. Kürtler ve Aleviler de daha ileri bir Radikal demokrasiye ulaşabilmek için önce birkaç adım geriye gitmek zorundadırlar. Kanımızca bu geriye gidiş de 1938’den önce Dersim ve çevresinde yaşananlara bakmaktan ve bunu iyi analiz etmekten geçer.
Son dönemlerde Kürt Hareketinde özerklik, Demokratik Cumhuriyet, komün, Devler ve Devletsizlik konusunda yoğun bir tartışma başlatılmış bulunmakta. Ve Dünyada Özerklik konusunda yaşanan deneyimler üzerinde durulmakta. Kürt Hareketi dünya deneyimlerine tabiî ki bakmalı ve dersler çıkarmalıdır. Ama bize göre o kadar uzağa gitmeye gerek yok. Eğer komünse olay işte 1938’de ve öncesinde Dersim’de yatmaktadır. Peki dersim 1938 şimdiki günün koşullarına nasıl uyarlanacak diye bir soru sorulabilir? Aslında bunun cevabı çok basit. Tabandan başlayarak köy komünleri, kasaba, ilçe, mahalle meclisleri, kent meclisleri biçimde demokratik toplumun demokratik örgütlenmesini sağlamaktır. Belki Dersim gibi devleti tanımama şansınız dünya koşullarında bugün için yoktur ama en basitinden devletin resmi dilini, resmi okullarını, zorunlu askerliğini reddetme şansımız her zaman vardır. Bu bizi yavaş yavaş devleti tanımamaya ve beklide yıllardır bize yutturulmaya çalışılan devletlerin sonsuzluk fikrine kanmamamızı getirecektir. Şöyle bir soru sanırım Ulus- Devletler ve onların tanrılaştırıcılarına sormak gerekir; Devletlerin olmadığı bir düzende yaşamanız ve kendi dilinizi, dininizi ve kültürünüzü yaşatmanız imkânsızdır diyorsunuz bizlere. Peki devletlerin ve Ulus- Devletin tarihi biliniyor. Ulus- Devletler doğmadan önce insanlar nasıl yaşıyordu. Ulus- Devletler tanrılaştırılmadan önce insanlar nasıl kültürlerini, dillerini, dinlerini yaşatabiliyorlardı?   Bize göre bize yutturulmak istenen Devletsiz yaşanmaz fikrine en iyi cevap bu coğrafyada son komün örneği olan Dersim en iyi cevap olacaktır. Çünkü bizlet devletlerin tarihini biliyoruz.

Devleti ilk çıktığı günden itibaren vücutta oluşan bir ur olarak görmek ve vücuttan atılması gereken bir olgu olarak görmek gerekir. Ulus- Devletlerinin pıtrak gibi çoğaldığı 21. yüzyılda adeta imdat freni gibi bir duruşu ifade eder Kürt hareketinin paradigmasıyla tartışmaya açtığı konular. Bir iki kısa başlık altında daha somut Demokratik özerklik ile Dersim 38 öncesinin nasıl bugüne uyarlanabileceğini göstermeye çalışalım. Demokratik özerklik altında Komünü uygulayacak olan bu halkların yaşadıkları alanlar, ulusal devletlerin sınırları dışında kabul edilmelidir. Yani oraların alanı küçültülmemeli ve her hangi bir şekilde özel mülkiyetin oraları ele geçirmesi engellenmelidir. Ne gibi doğal zenginlikler olursa olsun, bu savunulmalıdır. Bu halklar ulusal devletin sınırları dışındaki alanlarda kendi komün yasalarına göre yaşamalıdır. Ancak kendi kararlarıyla ve gönüllü olarak yaşamlarını ve yasalarını değiştirmelidirler. Ne var ki bir tek dünyada yaşanıyor. Çevre kirliliği bile bu halkaların yaşam alanlarını etkilemekte ve eski yaşam biçimlerini sürdürmelerine olanak tanımamaktadır. Diğer yandan uygarlığın etkilerine karşı durmak da olanaksızdır. Bu durumda zaten bu komünlerin çözülüşü uzun vadede kaçınılmazdır. Yapılması gereken, onların özerkliğini veri kabul ederek, onların temsilcileriyle ve kendileriyle müzakere içinde, bu ilkel komünizmden modern topluma geçişin en sancısız ve kolayca nasıl olabileceğini araştırmak ve deneme yanılma yoluyla da olsa böyle bir biçimi benimsemek olabilir.

Kaynakça

1- Küçükaydın Demir, Alevilik ve Alevi Hareketi Üzerine yazılar www.koxuz.org

2- Küçükaydın Demir, Tersinden Kemalizm - Araf Yayınları

3- Karataş Haydar, Gece Kelebeği - Perperık-a Söe - İletişim Yayınları


[1]Dr. Nick Brauns, Komünün Öğrettikleri Tarihte ve Günümüzde Şura Demokrasisi, Almancadan çeviren: Murat Çakır

1 yorum:

  1. dersim yüzyıllardır komün yaşamın simgesiydi. dersimi farklı olduğu için hep yok etmeye uğraştılar. insanları yok ettiler bunu başardılarda ...

    YanıtlaSil