20 Ocak 2012 Cuma

Önderliğin Feminizmle İmtihanı - Zozan Özgökçe


Qijika Reş Dergisi Sayı:4

Abdullah Öcalan ‘APO ile 24 saat Yaşama!’ sözünü PJA[1]’nın 4. Kongresine gönderdiği bir metinde bu sözün aynı zamanda bir bilmece olduğunun da altını çizerek belirtmiştir.[2] Burada Öcalan kadınlara bir yandan 24 saat benimle yaşamayın mesajını veriyor, diğer yandan özgürlük çizgisinin değişmez adresi olduğunu bir kez daha tekrarlamaktadır. Öcalan’ın kadına bakış açısının feminist bir okumaya tabi tutulmasının, Öcalan şahsında gelişen erkek feminizmisöyleminin kapsamlı değerlendirilmesinin Kürt erkekliğine yönelik çalışmalarda da önemli ufuklar sunacağı kansındayım. Öcalan’ı siyasal önderi olarak addeden her Kürt kadını ve Kürt erkeği ne zaman kadın sorunlarından bahsetse Öcalan’ın kadın hakkındaki çözümlemelerini referans alarak belli önermeler sıralamakta, buda iki cinsin özgürleşmeyi sorunsallaştırmalarını zorlaştırmakta ve dogmatik bir politik anlayışı beslemektedir. Ayrıca kadın sorunlarını zaten Önderlik çözümlemiştir ve bize sunmuştur demek bireysel sorumluluk almaktan kaçmayı da kolaylaştırmaktadır. Önderliğe referansla tanımlanan her varoluş biçimi zamanla bir “özgürlükten kaçış” politikasına dönüşmektedir. Öcalan, kitaplarındaki çözümlemelerinde kadının özgürleşmesinden korkulmaması gerektiğini ‘Kadın geliştikçe korkuyorlar, endişeye kapılıyorlar. ‘Korkmayın’ diyorum. ‘Kadın ne kadar gelişirse ben de dâhil’ diyorum ‘bana da ters düşsünler, yeter ki gelişsinler, güçlensinler, güzelleşsinler. Bu güzel bir şey yani. Etrafımızda, toplumumuzda iradesi olan, düşüncesi olan, gücü olan kadından niye biz korkalım’[3] diyerek kadının özgürleşme politikasının dönüştürücü etkilerine kendi kapısını da sonuna kadar açtığını özelikle vurgulamaktadır.

Öcalan toplumsal özgürlük, eşitlik ve demokratikleşme mücadelesinde vazgeçilmez rol ‘atfettiği’ PJAK’ı ‘hâkim erkeklik anlayışından kurtulamamakta’[4] olduğunu eleştiriyor. Kadın hareketi özgün sözünü hareketin sınırlandırdığı ölçüde söylemektedir ki gerek PJA’nın 4. kongresinde gerek PJAK’ın 7. kongresinin sonuçlarına baktığımızda Öcalan’ın söylemlerinden daha ileriye gidilmediğini görüyoruz. Hazırlanan kongre tüzük, program, raporlar ve aldıkları kararlarda neredeyse Öcalan’ın söylemlerinin ve kendilerine verilmiş görevlerin biraz daha genişletilmiş halini görüyoruz. Kongre belgeleri dışında yapılan söyleşilerde de aynı durum söz konusudur. Örneğin; Hewiya Jine adlı derginin 2008 Kasım - Aralık sayısında ‘Önderliğe Bağlılığımız’ başlıklı Kürdistan Kadın Özgürlük Partisi PAJK’ın Koordinasyon Üyesi Zilar Sterk kendisi ile yapılan söyleşide kongreye atfettikleri temel rolü tanımlamıştır. Burada Kongreye atfettikleri role dair mota mot Başkan Apo’nun beş temel ilkesini tanımlamaktadır. Ayrıca söyleşinin tamamı Öcalan’ın kitaplarında yer alan kadına dair belirlemelerinden oluşmaktadır. Öcalan’ın tanrıça göndermeleri, kullandığı kavramlar, söylemler ve belirlemeler bire bir burada Zilar Sterk tarafından tekrar edilmektedir.

‘Anılarla Abdullah Öcalan’ adlı kitabın birinci cildinde ‘Önderlik Kadını Böyle Yarattı!’ adlı yazıda Fatma Adır, Öcalan’ın kadınları sorgulamaya yönelttiğini belirtiyor. Kadın kongresinin yaklaştığı bir sürecin öncesini anlatan Fatma Adır Öcalan’ın kadınları sorgulamaya yöneltişini şöyle anlatıyor. ‘Yine bir gün bir arkadaşla kütüphanedeyken Önderlik geldi ve ‘Al kalemi defteri’ diyerek kırkyedi-kırksekiz soru yazdırdı. ‘Bu soruları benim adıma temize çekip kongreye göndereceksiniz’ dedi. O soruların içerisinde ilk kez, kadının kadınla ilişkisi, nasıl bir erkek, nasıl bir ilişki soruları vardı. Soruları yazarken zorlanıyorduk. Çünkü ilk kez kadının kendi cinsiyle ilişkisini, kadının kendi cinselliğini, ilişkisini tartışmasını yine mücadeleyle, örgütle, savaşla ilişkisini sorgulamamızı gerektiren sorular soruyordu. (…………..) önderlik ‘Onları nasıl ele alıp çözümleyeceksiniz, örgüt söylediği için mi, yoksa gerçekten çözümlenmesi gerektiği için mi?’ diye soruyordu’[5] Öcalan’ın bu sorusu sürekli görüşme notlarındaki ve röportajlarındaki serzenişlerini apaçık ortaya koyuyor. Özellikle kadınların kadın kimliklerini ve kadın bedenini sorgulamaları önce kendilerini tanımaları gerektiği sonra özerk olarak hareket etmeleri çağrısını sürekli olarak dile getirmektedir. Bu bakımdan sadece örgüt istediği için değil, kadınların kendi yaşanmışlıklarından doğacak bir sorgulama sürecine girmeleri ve feminist[6] bir bakış açısına ve eyleme olan ihtiyacı sürekli olarak gerek aşikâr bir şekilde gerekse örtük bir şekilde dile getirmektedir. Bu serzenişini en açık şekilde Oligarşik Cumhuriyet Gerçeği adlı kitapta dile getiriyor.‘Neden bunları düşünmüyorsunuz? Beyin çalışmaz ve çalıştırılamaz bir madde midir? Beyin en büyük icatları çıkarmamış mıdır? Hani yaratıcı eylem hani yeterince düşünce? Devrimcilikte korku var mıdır? Kaldı ki endişeler bile engelleri yerle bir etmeye yeterlidir. Neden engellerin üzerine yürümüyorsunuz? Bana dayanıyormuşsunuz. Benim nasıl yaşadığım, endişelerimle, korkularımla, cesaretimle, korkularımla ve cesaretimle, çabalarımla hedeflere ve karşımızdaki güce nasıl bir anlam verdiğim ortadadır. Neden doğru kavramıyorsunuz? Neden kendinizi zorlayıp çözüm gücü olamıyorsunuz? Neden işin kolayına kaçıp önderliğe havale ediyorsunuz? Havale ettiğiniz şeyler aslında kendi yetmezlikleriniz ve bunun sonucunda ortaya çıkan sorunlarınızdır.’[7]


Aile Eleştirisi ve Çözümsüzlük

Öcalan’ın kadın meselesinde eleştiri hedefine oturttuğu temel kurum şüphesiz aile kurumudur. Öcalan, aileyi en büyük yabancılaşmanın, köleleşmenin yaşandığı mekân, kadını da aile içindeki ‘kafese kapatılmış kanarya’ olarak tanımlamaktadır. “Sosyal Devrim ve Yaşam” adlı kitabında kendi ailesinden örnek vererek ‘ailemin has evladı biçiminde yetişseydim, köyden bir adım dışarı atamazdım’[8] diyerek aile kurumundan kaçışının kendi özgürlük serüveninde ki rolüne ve önemine dikkat çekmektedir. Ancak ailenin sosyal ve ekonomik yapısının ne olacağına dair PJA’nın veya PJAK’ın programında somut bir karar veya hedef görmek zordur bu konu da bir şekilde Öcalan’ın tartışılmaz çözümlemelerine havale edilmiş durumdadır. Öcalan’ın evlilik kurumuyla ilgili çözümü ise hiç olmaması yönünde olmayıp dört evlilik biçiminde yaşanabileceğini öngörmektedir. “İdeolojik çizgi evliliği, örgüt evliliği, savaş evliliği ve kucak evliliği”[9]. Kucak evliliğini de öncelikle diğer evlilikler ile güçlü bağların örülmesinden sonraki aşama için bir ödül evlilik olarak önermektedir. Çünkü savaşarak özgürleşmemiş ve güzelleşmemiş bireylerin ‘kucak evliliği’ içinde bağımlı hale geleceğini ve köleleşeceğini düşünmektedir. Ancak ideolojik ve ahlaki denetimlerin, savaş içinde kadına yüklenen cinsiyetsiz rollerin ve örgütsel yapı içindeki eril zihniyet hiyerarşilerinin kadını nasıl edilgen kıldığına, özneleşmesini nasıl sınırladığına pek değinmemektedir. İşte tamda burada feminist özgürlük söylemine ihtiyaç vardır. Kadının bağımlı kılınmasında erkekliğin ve patriarkanın rolünü yüzeysel bir söylemle geçiştiren, sürekli kadına özgürleşme ödevleri yükleyen bir lider feminizmiyle hesaplaşmak gerekmektedir. Örgüt söyleminde çoğunlukla kadına sesleniş söz konusudur. Kadının aşması gereken özgürlük merhalelerini hatırlatmak üretilen dilin adeta kemiğini oluşturmaktadır. Kadın konuşan değil sürekli üzerine konuşulan bir yok-özne konumundadır. “1980’lerde kadınları ‘özgürleştirilecek’ köleler olarak tanımlayan söylem, 1990’lı yıllardaki politik mobilizasyon ve bunun yol açtığı etkilerle’ özgürleştirecek’ kadın imgesini ön plana çıkarmaya başladı”[10]. Ancak erkek aklının belirlediği özgürlük çerçevesi hala yerli yerinde durmakta ve tüm özgürleşme tahayyüllerini belirlemeye devam etmektedir.

Kadınlara ‘kadın akademileri kurun’ veya şöyle yapın böyle yapın şeklindeki önderlik talimatlarıyla kadının özgürleşebileceğini sanmıyorum. Kadının bireyselleşmesi ‘bireyselleşin’ demekle olmuyor maalesef. Deneyimleyerek, sorgulayarak, pratiğe dökerek ancak özerk bireyler oluşur. Kadınların kurtuluşu kadınların kendi özerk mücadelelerinin sonucunda olacaktır. Kadının kendi öz çabasıyla dönüşen, dönüştüren özne haline gelebilmesi her türlü siyasal organizasyonun bir uzantısı olmaktan çıkmasıyla başlayacaktır. Eşitlikçi, anti-otoriter bir yapılanmaya dayanan özerk cinsiyet politikasıyla toplumun, militarizmin, kapitalizmin, patriarkanın ürettiği bu eşitsiz ve cinsiyetçi dünyayı dönüştürebiliriz. Bu da kadınların öz taleplerini ön plana çıkaracak ve bu minvalde mücadelenin yöntemlerini ve araçlarını yine kadınların özgür iradesi ile belirlediği bağımsız ve özerk bir hareket yaratmakla mümkündür. Erkeğin kendi iktidarından feragat etme dışında kadına göstereceği bir özgürlük yolu ve reçetesi olmamalıdır ve fiiliyatta asla bu kadınların yolu olmayacaktır. Her özgürlük mücadelesi asıl öznelerinden doğmak zorundadır.


‘Baba’ İmgesi Olarak Önderlik

Milleti büyük aile olarak kurgulayan milliyetçi ideolojilerin baba ihtiyacı tabiî ki erkek liderlerle karşılanmaktadır. Kadının bu büyük aile içindeki konumu anne, bacı veya eş olmaktan öteye geçmez. Milletin bir aidiyet ve sadakat kaynağı olarak doğallaştırılması, kadının verili toplumsal konumunun doğallaştırılmasıyla birlikte üretilir. Lider babanın toplumsal gövdeyi oluşturduğu bu yapı içinde her özne babaya karşı sorumluluklarını yerine getirmek zorunda olduğu evlat (yurttaş) konumundadır. Babanın beyinde öldürülmediği bir özgürlük mücadelesi, kaybetmiş çocukların devrim yasına davettir. Her kaybeden çocuk, babanın iktidar kalesini yükselten tuğlalar işlevini görür sadece. Çocukların kanıyla sulanan ulusal bahçede “baba”nın tahakküm tohumları yavaş yavaş filizlenir. Kürt siyasal hareketi içinde sembol bir kadın figürü haline gelen Zilan’ın (Zeynep Kınacı) intihar etmeden önce bıraktığı mektup, bir lidere karşı hiçbir zaman bitmeyecek siyasal borcun manidar bir özetidir.

Zilan mektubunun sonunda Öcalan’a şöyle sesleniyor: “Başkanım! Kendimi intihar eylemini gerçekleştirmek için aday görüyorum. Bizler, sizin bitmez, tükenmez emek ve çabalarınıza karşılık, canımızı bile versek yeterli değildir. Keşke canımızdan başka verecek şeylerimiz olsaydı. Siz yaşamınızla bir halkı yeniden yarattınız. Bizler sizin eseriniziz. Tüm Kürdistan Halkının ve dünya insanlığının geleceğinin teminatısınız. Yaşamınız bile onur veriyor, sevgi, cesaret, inanç veriyor. Tüm Kürdistan Halkı ve milyonlarca insan size ölümüne bağlıdır”…

Sonuç itibariyle, Apo ile 24 saat yaşama! sözündeki mecazi veya gerçek anlamın kadınların hayatında bulacağı karşılığın ne olacağına kadınların özgürleşme mücadelesindeki deneyimleri ve iktidara karşı duruşları belirleyecektir. Yaşam içerisinde kadınları yakan sorunları ancak kadınlar gün yüzüne çıkarabilir ve çözümleri de ancak kadınlar formüle edebilir. Kürt kadınlarının aile, sosyal, iş ve politik yaşamda yüzleştikleri sorunları doğrudan politikleştirebilmelerinin önü açılmalı ve Kürtlerin politik talepleri arasına sızmalıdır. Öcalan’ın bilmecesini bağımsız hareket ederek çözen Kürt kadınlarının özgürlük mücadelesini kotaracağına olan inancım sonsuzdur. Ayrıca Öcalan’ın kadına yönelik bakışında da yıllar içerisinde değişimler olduğu aşikârdır. Feminizm girdiği her yerde kadını ikincil konuma iten tüm iktidar yapılarını görünür kılar ve tarihten günümüze feminist bir bakış sergilemenin yanı sıra feminizm kadın erkek herkesten eylem ister.


Kaynakça

·         Hewiya Jine Dergisi, Yıl:1 Sayı: 6 Kasım - Aralık 2008

·         Abdullah Öcalan, Kürt Hümanizmi ve Yeni İnsan, Mem Yayınları, 2001, İstanbul

·         Özgür Yaşamda Israr ve Açılım PJA IV. Kongresi, Çetin Yayınları, 2002, İstanbul

·         PKK Yeniden İnşa Kongre Belgeleri, Çetin Yayınları,2005, İstanbul

·         Abdullah Öcalan, Sosyal Devrim ve Yeni Yaşam, Çetin Yayınları, 2005, İstanbul

·         Abdullah Öcalan, Bir Halkı Savunmak, Çetin Yayınları, 2004, İstanbul

·         Anılarla Abdullah Öcalan Güneş’in Sofrasında I- 2005, Çetin Yayınları, İstanbul

·         Anılarla Abdullah Öcalan Güneş’in Sofrasında II- 2005, Çetin Yayınları, İstanbul

·         Abdullah Öcalan, Özgürlük Sosyolojisi, Aram Yayınları, 2009, Diyarbakır

·         Abdullah Öcalan, Oligarşik Cumhuriyet Gerçeği, Mem Yayınları, 2001, İstanbul

·  Handan Çağlayan, Analar, Yoldaşlar, Tanrıçalar – Kürt Hareketinde Kadınlar ve Kadın Kimliğinin Oluşumu, İletişim Yayınları,  2007, İstanbul

·         Zilan’ın Mektubu


[1] Partiya Jinan Azad (Özgür Kadın Partisi)

[2] Özgür Yaşamda Israr ve Açılım PJA IV. Kongresi, Çetin Yayınları, 2002, İstanbul, Syf: 15

[3] Abdullah Öcalan, Kürt Hümanizmi ve Yeni İnsan, Mem Yayınları, 2001, İstanbul, Syf: 145

[4] PKK Yeniden İnşa Kongre Belgeleri, Çetin Yayınları,2005, İstanbul, Syf: 88

[5] Anılarla Abdullah Öcalan Güneş’in Sofrasında I- 2005, Çetin Yayınları, İstanbul. Syf: 183

[6] Feminist bakış açısı derken Öcalan’ın feminizm anlayışından bahsetmiyorum. Bana göre Kürt kadınlarının radikal ve sosyalist feminizm anlayışı çerçevesinde anti militarist, anti otoriter, milliyetçilik karşıtı bir bakışın gelişmesi gerekliliğinden dolayı kullandım. Yoksa Abdullah Öcalan özellikle Özgürlük Sosyolojisi kitabında Feminizmi yetersiz bulduğunu çünkü feminizmi kadınların sadece erkek egemenliği üzerinden eleştirdiklerini, feminizmin antikapitalist, anti-sömürgeci, antimilitarist bir perspektif sunmadığını ileri sürmektedir ki bu yanlıştır. Sanırım Öcalan sadece beyaz feministlerin kitaplarından feminizmi irdelemiştir. Yoksa ulus-devlet ve kadın eleştirisi, militarizasyon ve kadınların militarizasyonu, antikapitalist, sosyalist, anarşist, ekolojik yönden feminist eleştiriler sunan önemli feminist kadınların kitap ve makaleleri bulunmaktadır ve Türkçeye önemli bir kısmı çevrilmiştir. - Yazarın Notu

[7] Abdullah Öcalan, Oligarşik Cumhuriyet Gerçeği, Mem Yayınları, 2001, İstanbul Syf:221

[8] Abdullah Öcalan, Sosyal Devrim ve Yeni Yaşam, Çetin Yayınları, 2005, İstanbul, Syf: 46

[9] Abdullah Öcalan, Kürt Hümanizmi ve Yeni İnsan, Mem Yayınları, 2001, İstanbul, Syf: 144

[10] Handan Çağlayan, Analar, Yoldaşlar, Tanrıçalar, syf: 101, İletişim Yayınları

4 yorum:

  1. Sizleri kutluyorum.Kurdistan"da ANARSIST"ler boy vermesi en azinda ozgurlukcu bir felsefenin cesitli siniflar icindeki tek tek ozgur bireylerin kendilerini kesfetmelerine isik olacagina inaniyorum.APO"ya gelince;onun bu ikdidarin verdigi gozukaralik sonucu kurt kadinina karsi cok agir suclar isledi.Sanirim kadin konusnda en son konusacak adam bu despotur.Ben onu yurtsever bile gormuyorum tc tarafinda KURDUN basina bela edilmis bir derin devlet masasidir.Sizlere engelsiz basarilar diliyorum.saygi ve sevgilerimle.

    YanıtlaSil
  2. ben vanda yaşayan bir mühendis olarak tüm yazılarınız takip ediyorum.yukarıda fotografın altındaki cümlelelr bence her şeyin özeti olmuş. bir kürt olarak erkek egemen bir toplumda kesinlikle feminizme ve sizin yazdıklarınıza katılmaları mümkün degil çünkü kadın şehvet ,dayak,çocuk,ve temizlik dışında algılanmadıgı bir toplumda sizin gayretleriniizn sonuç verebilecegi inancımı yetirmek istemiyorum.

    YanıtlaSil
  3. Öncelikle kısa makalenizin yazın teknikleri bakımından mükemmel olduğunu söylemek zorundayım. Ancak içerik konusunda aynı duyguları taşıdığımı söyleyemem. Dönem itibariyle zaten az bulunur feminist karakterlerin bir geçiş sürecinin koşullarından kaynaklanan kimi tutumlarını cımbızlayarak öne çıkarmanız yerine bu kişiliklerin kadın sorunu konusunda yaptığı çalışmaları işlemeniz çok daha yararlı olurdu. Kaldı ki o dönem itibariyle bu şahsiyetlerden yüzde yüz bir demokratlık beklemek gerçekçi bir analiz olmaz. Demokratik geleneğin gelişme gösterdiği bu çağda bu tür eleştiriler yerinde olacaktır hiç kuşkusuz. Her analiz dönem koşullarını gözönünde bulundurmak zorundadır. Saygılarımla...
    Eyyüp ALTUN

    YanıtlaSil
  4. Yalnızca kadın özgürlüğü ve feminizm çevresinde değil tüm örgüt ve kürdistan coğrafyasında yüceltilen baba figuru tanrıdan apo'ya projekte edilmiştir.Bu öğretileri edinen birey için "şansa tabii" edimci sıfatını güder dolayısı ile tüm kürdistan coğrafyası Apo'nun kürt halkına yönelik çalışmalarına duyulan minnettarlık duygusunu en aza indirgemeli ve mutlak özgürlük istemi için baba figürunu kırmalıdır.

    YanıtlaSil