13 Mayıs 2011 Cuma

Reben/Mazlum - Sezin Öney


Sezin ÖneyYENİ AVRUPA 13.05.2011
Sezin Öney
Reben/Mazlum
Dün, Van’da yayımlanan ve tüm Türkiye’yi ilgilendirebilecek muhalif bir ses veren bir dergiden bahsetmiştim; Qijika Reş, yani Kara Karga’dan.

Qijika Rej
, güç, otorite ve iktidara erişmeye değil, bunlardan arınmaya yönelik bir felsefe geliştiren bir dergi.
İdeoloji olarak kendine anarşizmi, stare şivan/ çoban yıldızını alan bir yayın. Ama bence, anarşizmden de azade, tamamen kendine özgün bileşimini, kimyasını simyasını bulmuş Qijika Rej...
Qijik, yani Kürtçe “Karga”, kimsesiz, gariban, sahipsiz kalmış, başına felaket gelmiş, “hayatın demlediği”, deneyimlendirdiği gibi bir çağrışıma, kullanıma da sahip. “Qijik” sözünün bir yandan, “reben” yani “mazlum” gibi bir anlamı var.
O kadar çok insanın içine dokunan detay var ki Qijika Reş’in satırları arasına gizli...
Nizam Karaağar’ın, “Kürtçe uzmanı değilim (yani bu cümleden, sanki başka şeylerin uzmanıymışım da, sadece Kürtçenin uzmanı değilmişim gibi bir anlam çıkmaz umarım)” diye başlayarak kendiyle dalga geçen, mütebbessim yazısının, bir müebbet mahkûmuna ait olduğu gerçeği gibi...

Qijika Reş
’in bir dergi olarak ne yapabildiği, ne ortaya koyduğu kadar önemli olan, onu yayına hazırlayan ekibin Van’da boy vermesi. Bir dershanede coğrafya öğretmenliği yapan Ramazan Kaya, İnsan Hakları Derneği’nden Sami Görendağ, genç üniversite hocası Bilgesu Sümer, Kürtçe ve genelde redaksiyon konusunda derginin belkemiği Kawa Newir...
Hepsi, o bu siyasetin topyekûn bakış açısından azade, dağ gibi bireysel duruşlar sergileyen kişiler.
Van’da kurulu bir sofrada, Sami’nin bebek kızı Emma Sarya, Kürtçe-Türkçe karışık dünya tatlısı ilk cümlelerini kurar, Doğubayazıtlı matematik hocası Emin İlhan ve Mardinli eşi Elif Selçuk İlhan’ın fidan gibi genç, umutlu muhabbetini dinlerken, Van’da bir gece gerçekten felekten çalındığına tanık oluyorum.

Ya bu masa dağılırsa?
Aynı gün, Van Mazlumder’den Şahin Aladağ, sistemin aslında herkesi mağdurlukta nasıl ortak ettiğini çok güzel dile getiriyor; “Bir sistem var ve herkesin canını yakıyor. Evet, Kürtlerin, özellikle canı yandı. Sistem açısından öldürülen insanların sayısı ve kimliği çok da önemli değil. Bu düzen, bir şekilde herkesi üzmüş bunu da unutmamak gerek. İnsana sadece insan olduğu için değer veren bir yaklaşım geliştirmeliyiz. Yörükler, Romanlar, acı çeken o kadar çok insan var ki. Sistem değişmeyecekse, 10 yıl sonra gene bir şeyler yapmaya çalışacağız ama Kürtler gene öldürülüyor olacak. Sistem, bence muhalif olarak gördüğü herkese aynı şeyi yapacaktır”.

Ya bu gibi sözler artık duyulmaz olursa?
Devlet, adeta bölgede, bir yandan “daha insan” bir yüz ortaya koymaya çalışıyor ancak, öte yandan, halkla öyle bir inatlaşma içinde ki, sürekli kendini yenileyen bir kutuplaşma yaşanıyor.
Van’dan az ileri gidince, nerede bir dağ varsa, üzerinde dev yazılar; “Vatan Bölünmez” ile başlayıp, Hakkâri’ye doğru ilerledikçe, “Tek Irk” diye doz arttıran, “ayar verme” amaçlı devletin gövde gösterileri sürüyor.
Türkiye’nin batısındaki okullarında, binanın üzerine ay yıldızlı semboller nakşedilmez, ama bayrağın da ötesinde bir milliyetçilik gösterisinde bulunmayı amaçladığı açık bir rölyef, Van’da Samranaltı Mahallesi’ne yeni yapılan ilköğretim okulunun ön cephesini “süslüyor”.

Oysa inatlar kırılmaya mahkûm.
Geçtiğimiz gün İspanya’da Anayasa Mahkemesi, Bask bölgesindeki bağımsızlık yanlısı siyasi hareket Bildu’nun (Baskça ‘Toplan’) 22 mayıstaki yerel seçimlere katılmasının önündeki sandık engellerini kaldırdı. Bildu’nun, sekiz yıl önce ETA ile bağlantısı olduğu iddialarıyla yasaklanan en büyük bağımsızlık yanlısı siyasi parti Batasuna’nın “yeni sürümü” nitelemesiyle, 11 nisanda kurulmasının hemen ardından seçimlere katılması yasaklanmıştı.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin Batasuna’nın kapatılmasına ses etmeyen 2003 kararından bu yana, Bask bölgesinde aynı şekilde bir düzineye yakın siyasi hareket politikanın dışına itilmişti. Bazı gözlemciler, İspanya yargısının politize bir tutumla, ETA sempatizanı siyasi hareketlere yasak getirmesinin, silahlı örgütü yalnızlaştırdığını ve gücünü kırdığını öne sürmüştü.
Fakat gözardı edilen, bir yandan ETA’dan öte yandan devletin yasama, yürütme, yargı olarak tüm organlarından baskı gören Bask siyasetinin, her türlü imkânsızlığa rağmen kabuk değiştirmekte olduğuydu.
Bu anlamda, İspanya yargısının siyasi tavır koyarak karar alması, Bask seçmenlerden milliyetçi ya da ayrılıkçı yaklaşımları olmayanları da gücendirdi. Hele, Batasuna’nın eski şahinlerinden, şiddete kesinkes karşı çıkanların Şubat 2011’de kurduğu Sortu’nun (Baskça ‘Yarat’) seçimlere girmesinin engellenmesi Bask bölgesi için bardağı taşıran son damla oldu.
Bildu da, Sortu ile bağlantılı bazı partiler ve Eusko Alkartasuna (‘Bask Dayanışması’) ve Alternatiba (‘Alternatif’) gibi demokrasi sicili gıcır gıcır iki hareketin de aralarında bulunduğu kalabalık bir bütün şeklinde, tepkisel biçimde ortaya çıktı.
Kıssadan hisse, İspanya devleti son 10 yılda her ne yaptı ettiyse, Bask siyasetinin önüne set çekemedi, akan suyun önüne set çekemedi. Sadece, merkezî sisteme olan güven aşındı. Diğer bir deyişle, devlet, inadıyla ETA’nın gücünü erittiğini sandı, oysa bunu yapan, kendi iradeleriyle Baskların, Bask siyasetinin kendisi oldu..



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder