- Derginizin 1250 adet basıldığını ve tamamının satıldığını duyduk. Daha çok hangi kesimlerden okuyucunuz var. Belli bir okur profiliniz olduğunu söylemek mümkün mü?
Dergimizin çok kemik bir okuyucu profili olduğunu söylemek zor. Türkiye’de kendini anarşist, anti-otoriter, anti-militarist, feminist ve komünist olarak tanımlayan insanlar okuduğu gibi, Kürdistan’da Kürt siyasal hareketine angaje insanlar tarafından da kayda değer bir ilgi görmekte. Ayrıca Türkiye ve Kürdistan’daki üniversitelerde okuyan lisans, yüksek lisans ve doktora yapan öğrencilerden de dergiye yönelik özel bir ilgi ve sahiplenme olduğunu söyleyebiliriz. Derginin dağıtım işlerine gönüllü destek verme, dergiye belli konularda yazma, eleştirileriyle farkındalıklar sağlama anlamında her bölgeden ve kentten sesimize ses veren insanlarla tanışmaya devam ediyoruz. Derginin politik yönelimi, tavizsiz çizgisi ve en önemlisi Kürdistan’da çıkıyor olması çok büyük bir heyecan ve beklenti yaratmış durumda. Bu bizi hem motive eden hem de sorumluluğumuzu arttıran bir sonuç oldu. Destek veren, katkı sunan insanlarla çoğalmaya ve zenginleşmeye devam ediyoruz.
- Son zamanlarda Kemalizmin karşısına bir tür Kürt Kemalizmin çıktığı yolunda iddia ve eleştiriler var. Kemalizmin temel simgesi Atatürk, Kürt Kemalizmininki ise Öcalan deniyor. Buna katılıyor musunuz?
Kürt siyasal hareketinin, Kemalizmin otoriter modernleşme projesini belli oranda taklit ettiğini ve bu otoriter siyasal tasavvurun etkisinde kaldığını söylemek mümkün. Kürt siyasal hareketi, Kürdistan coğrafyasında modernleşme sürecinin kilit aktörü olarak geleneksel tahakküm ilişkilerinin çözülmesini hızlandırdığı gibi, farklı siyasal öznelerin ortaya çıkmasının da yolunu açtı. Ağa, şeyh, devlet ve erkeğin Kürdistan’daki iktidar sahalarını sarsması, bireyin özgürleşme potansiyellerini elbette arttırdı. Ancak cinsel, sınıfsal, kültürel bütün farkların ulus denilen “hayali cemaat”in potasında eritilme çabası modernize edilmiş erk ilişkilerinin ikame edilmesiyle sonuçlandı maalesef. Kürt siyasal hareketi kısaca “Ey köleler sizi ben uyandırdım bu uyandırmanın karşılığında ömrünüz boyunca artık bana itaat edeceksiniz” demeye getirmektedir. Abdullah Öcalan’ın liderlik kültü, bölgedeki her siyasal söylemi icazetli, her politik iradeyi güdümlü, her özgürlükçü iddiayı şaibeli kılmaktadır. Öcalan’ı, Öcalan’a rağmen peygamber ilan edenler, havari rolünü kapmanın telaşıyla çırpınmaktadırlar. İlan ettikleri peygamberin söylediklerini dinlemeyip sadece gölgesine iman eden bu havariler, siyasi köşe başlarını tutma ve kitlelerin yaktığı geçici ateşlerde görünmeyen varlıklarını parıldatma peşindeler. Son bir şey demek gerekirse, nasıl Karl Marx yaşamı boyunca bir “Marksist” olmadıysa, Öcalan da kendini takip edenler gibi hayatı boyunca bir “Apoist” olmadı ve yaşamadı da.
- Sezin Öney’in köşesinden anladığımız kadarıyla PKK sempatizanı çevrelerden tepki alıyorsunuz. Bu tepkilerin ideolojik-politik boyutu nedir? Sizi ne tür argümanlarla eleştiriyorlar? Bir de diğer örgütlü Kürt siyasetlerinden farklı bir tavır gördüğünüzü söylemek mümkün mü? Örneğin KADEP, HAKPAR ya da KDP sempatizanı çevrelerin size bakış açısı PKK sempatizanlarından daha mı farklı?
Aslında Kürt politik çevrelerinden şu veya bu kesimlerden toptan bir tepki veya toptan bir sevgi görmemiz mümkün değil. Her iktidar kendisine itaat etmeyen fikirleri, hareketleri, bireyleri dışlar. Kim iktidar kurmak istiyorsa ondan tepki gelecektir. Genel olarak aldığımız tepkiler herhangi bir iktidar veya siyasal çevre ile organik bağımızın olmamasından kaynaklanmaktadır. ‘Bizden değiller’ argümanı kolayca bir dışlama pratiğine dönüşebiliyor. Politik çizgisine su taşımadığımız her yapı kendi ideolojik gerekçeleriyle tavır gösterip, tepki verebiliyor. Bize yönelik eleştirilerinde elle tutulur bir argüman yok desek yeridir. Dergimizi okumadan sansüre tabi tutmaları, hatta matbaadan çıkmadan birçok kuruma “dergiyi kuruma almayın, oralarda satışına izin vermeyin” şeklinde talimatlar yağdırılmış olması çok düşündürücü. Bütün mesele, tamamen başsız ve hiçbir tahakkümü, emir komuta hiyerarşisini esas almamamızdan kaynaklanmaktadır. Bize gösterilen tahammülsüzlüğün yıllardır Kürt hareketini en keskin şekilde eleştiren sol grup ve aydınlara gösterilmemesi de çok manidar. Biz eleştiri hakkımızı kullanırken, ‘sezarın hakkı sezara’ realitesini elden bırakmadan yol almayı bilen bir dergiyiz. Kürt hareketini eleştirirken, her türlü kazanıma burun kıvıran salt PKK eleştirisi üzerinden varolmaya çalışan bir anlayışta olmadık. Dergimiz kolektifini oluşturan arkadaşların birçoğu bu hareketin çeşitli kademelerinde yer aldıktan sonra anarşist okumalara ve örgütlenmelere yönelmiş deyim yerindeyse kabuğunu beğenmeyen civciv olmayı seçmiştir. Söz konusu tavır ve sansür mantığı legal alandaki havariler tarafından yürütülürken, örgütün merkezi aktörleri ve cezaevlerindeki kadrolar yer yer dergiyi sahiplenici yaklaşımlar da gösterebilmektedir. Söz konusu diğer Kürt parti ya da organizasyonlarının milliyetçi, dar aile ilişkilerine dayanan popülist politikaları gençlik nezdinde bütün cazibesini yitirmiş durumda. Bu çevrelerin dergiye ilgileri daha zayıftır diyebiliriz. Bu çevrelerden herhangi bir destek ya da bir tepki almış değiliz. Biz hiçbir hareketten sahiplenme ya da destek olmaları talebinde de bulunmuyoruz zaten. Ancak şunu belirtmekte yarar var, Qijika Reş’e karşı durdukları noktaların tamamı, her geçen gün daha fazla kan kaybetmelerinin de gerekçeleri olacaktır.
- Derginizin Kürt basınında alışkın olduğumuz gibi Diyarbakır’da değil de Van’da çıkmasının özel bir anlamı var mı? Yoksa dergiyi çıkaranların çoğunluğunun Van’da ikamet ediyor olması gibi bir tesadüfün sonucu mu?
Dergiyi ilk çıkaran çekirdek kadro Van’da ikamet eden arkadaşlardan oluşmaktaydı. Fakat zamanla dergi kolektifine Diyarbakır ve İstanbul’da yaşayan başka arkadaşlar da dahil oldu. Diyarbakır bölge siyasetinde politize olmuş insanların yoğun olarak yaşadığı, siyasal ve entelektüel mirasın güçlü olduğu bir kent. Ancak Van gerek Kozmopolitik yapısıyla gerek doksanlar süreci boyunca öğrenci aktivizminin önemli bir adresi olması itibariyle dergi yayıncılığının gelişkin olduğu bir kent oldu. Qijika Reş Dergisi doksanlarda esen politik ve entelektüel rüzgarlardan nasibini iyi almış insanların bir politik çıktısıdır. Bu çıktı bölgedeki bütün siyasal cereyanların, kaybolmayan umutların ve direnen düşlerin imzasını taşımaktadır.
- Kürtlerin yakın tarihini Ermenilerden ve tabii 1915’ten ayrı düşünmek pek mümkün değil. Sizin dergi olarak Ermeni meselesi ve 1915’e bakış açınız nedir? Ana akım Kürt siyasetinin ya da siyasetlerinin Ermeni meselesine bakış açısı hakkında ne düşünüyorsunuz?
Modern çağda tanrının boş bıraktığı iktidar koltuğuna yerleşen milliyetçilik, insanlık tarihinde o güne dek görülmemiş kitlesel katliamların, toplama kamplarının, zorunlu göçlerin, dünya savaşlarının baş müsebbibi oldu. Toplumları üzerinde çalışılacak veya biçimlendirilecek bir nesne olarak gören modern toplum mühendisleri tüm toplumsal farkları homojenleştirecek bu kolektif kimliğe dört elle sarıldılar. Ulus-devletler yalnızca ulusal ve kültürel özlemleri hayata geçirmenin masum kolektif birimleri değillerdir. Her ulusal devletin temel hedeflerinden biri de, militarist aygıtlarla organize edilmiş, toplumsal şiddet tekelini kullanan, hiyerarşik yapılarla varlığını koruyan mutlak bir güç oluşturmaktır. Bir şiddet örgütlenmesi olarak ulusal-devlet, politik ve ekonomik eşitsizlikleri ortak düşman veya dış ve iç mihraklar duygusunu sürekli canlı tutarak, sahte siyasal birliklerle meşrulaştırır. Bu bağlamda 1915 olayları tartışmasız bir soykırımdır ve bu soykırım günümüze kadar devam etmektedir. Yahudi hukukçu Lemkin’in uluslar arası hukuka soykırım tanımını, Nazilerin soykırıma başlamasından önce, 1915 olaylarını baz alarak yapması bir tesadüf değildir. Kemalist cumhuriyetin Türk etnik kimliğine dayalı modern bir toplum yaratmak projesi de bu soykırımın devamını teşkil etmektedir. Türk, Müslüman, Sünni ve Heteroseksüel kimliğin dışında kalan tüm kimliklerin ötekileştirilmesi, asimile edilmesi ve hatta buna direnenlerin fiziksel olarak yok edilmesi bir devlet politikası olarak bugüne dek sürdürülmüştür. Ermeniler gerek etnik gerekse dini farklılıkları dolayısıyla ilk gözden çıkarılan, yeni toplumsal bünyeye uyma ihtimali mümkün görünmeyen bir toplumsal safra olarak görülmüştür. Kürtlerle ortak bir tarihi ve coğrafyayı paylaştıkları halde iktidarın dinsel kışkırtmaları ve bazı Kürt aşiretlerin devlet erkânıyla yaptıkları mülk ve iktidar pazarlıkları Kürtlerin de bu soykırımda maalesef rol almalarına yol açmıştır. Kürt siyasal aktörlerinin Ermenilere uygulanan soykırımı dillendirmeleri, özür dileme kampanyalarına yoğun destek vermeleri olumlu ve anlamlı gelişmelerdir. Ancak Kürdistan coğrafyasını Kürtlere ait bir toprak olarak kurgulamak ve bu topraklarda yaşayan diğer etnik, kültürel ve dinsel kimlikleri çoğunluğu oluşturan Kürtlerden sonra gelen birer azınlık kimlik olarak konumlandırmak yürütülen politikanın nasılda ulusal tuzaklara yakalandığının bir örneğidir. Kürdistanda özgür bir yaşam alanı oluşacaksa bu topraklarda yaşamış ve yaşamak isteyen tüm kimliklerin eşit bir siyasal özne olarak görülmesiyle mümkündür. Klişe bir slogan haline gelmiş ‘Yaşasın halkların kardeşliği’ yerine yaşasın halkların özgürlüğü demek gibi bir cesarete sonuna kadar bilenmek durumundayız. Hiçbir sınır ya da etnisiteye dayalı tahakküm bulutuna sarılmayan bir kafileyiz. Kürdistan denilen toprak, Ermenilerin, Süryanilerin, Asurilerin, Yezidilerin ve diğer tüm halkların doğal yaşam kozasıdır.
- Önümüzdeki dönemde derginin periyodunu kısaltmak ya da derginin yanına başka tür yayınlar koymak gibi projeleriniz var mı?
QIJIKA REŞ Dergisi, Van’da yaşayan kendini anti-otoriter, özgürlükçü bir siyasal tahayyülün özneleri olarak gören insanların kolektif emeğiyle ortaya çıkan bir yayındır. Uzun vadede bir yayınevine dönüşmek veya alternatif bir yaşam mekânı olarak bir kültür veya sanat merkezine kavuşmak gibi hayaller kurmaktayız. Ayrıca kimi klasik veya güncel özgürlükçü politik metinleri Kürtçeye kitap yayını olarak çevirmek gibi bir tasarımızda var. Aynı zamanda anarşizmin sokak eylemsellikleriyle farklı patikalar açma ve kapitalist ilişkilerin dışında kalacak bir sürdürülebilirliği de tahayyül etmemiz gerektiğine inanıyoruz.
- Agos okuyucusuna iletmek istediğiniz bir mesajınız varsa bunu da memnuniyetle yayınlamak isteriz.
Bölgede Kürt siyasal hareketinin hayata geçirmeye çalıştığı “demokratik özerklik” projesinin anarşizmin tarihsel deneyimlerinden, örgütlenme ve eylem biçimlerinden yararlanmaya daha fazla açık hale geleceğini düşünüyoruz. Bölgede özgür otonomlar oluşturma çabasında anarşizm ve feminizm önemli bir politik esin kaynağı olacaktır. Taban hareketlerine dayalı anti-kapitalist bir özyönetim politikası geliştirmenin bölgedeki sorunlara çözüm olma potansiyeli her zamankinden daha fazla artmıştır. Ancak Kürdistan’da Anarşist bir devrime olan inancımız ve özgürlük rüyamız bu topraklardaki bütün toplumsal mücadelelerin nihai yenilgisinde bile son bulmayacaktır. Herkesin eşit ve özgür olduğu bir geleceğe yönelik arzumuza, dünyanın sonundan başka hiçbir şey son veremez. Devrimin gelecekteki şimdisini kurma mücadelemiz, iktidara talip tüm siyasi hareketlerden bağımsız olarak devam edecektir. Ya özgürlüğü birlikte yaratacağız ya da toplumsal bedenden kopmuş ayrı politik organlar olarak kendi otonomumuzu inşa etme yolculuğumuzu yalnız bir şekilde de olsa sürdüreceğiz. Belki de kaybettiğimizi sandığımız şey, hiç sahip olamadığımızı keşfettiğimiz o özgürlük anında saklıdır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder